Ölüm sayıları neden bir türlü 100’lü rakamların altına inmek bilmiyor? Daha da kötüsü 200’lü rakamları bile aşıp 300’lere ulaşabiliyor. Sorunun yanıtı aslında belli: İpin ucunu bıraktık da ondan. Ne maske kaldı, ne fiziksel mesafe, ne de hijyen önlemleri. O eski şarkıda olduğu gibi “Kapıldık gidiyoruz bahtımızın rüzgârına!” bir durumla karşı karşıyayız. Öyle ki bu kötü…
Ölüm sayıları neden bir türlü 100’lü rakamların altına inmek bilmiyor? Daha da kötüsü 200’lü rakamları bile aşıp 300’lere ulaşabiliyor. Sorunun yanıtı aslında belli: İpin ucunu bıraktık da ondan. Ne maske kaldı, ne fiziksel mesafe, ne de hijyen önlemleri. O eski şarkıda olduğu gibi “Kapıldık gidiyoruz bahtımızın rüzgârına!” bir durumla karşı karşıyayız. Öyle ki bu kötü gidişe benim gibi iyimserler, hatta Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca bile isyan ediyor ve soruyor: “NELER OLUYOR BİZE?”
Aslında vaka sayılarındaki artıştan çok daha önemli bir nokta daha var, kayıplarımız beklenenden çok daha yüksek. Peki, neden? Yanıt için yine en güvenli kapılardan birini çaldım, Dr. Mehmet Ceyhan Hoca’yı aradım.
DR. Ceyhan’la yaptığım son görüşmede aldığım yanıt özetle şu oldu: “Hesaplamalarımıza göre, salgının birinci ve ikinci dalgalarında ölüm oranı binde 9 civarındaydı. Üçüncü dalgada ise bu rakam binde 6’ya kadar indi. Şimdi yaşadığımız dördüncü dalgada, yani Delta varyantının hâkim olduğu bu son dalgada ise ölüm oranı maalesef yüzde 1.1’e kadar yükselmiş durumda. Benzer veriler, diğer ülkelerden de geliyor. Amerika, İngiltere ve Hindistan’dan yapılan açıklamalarda da Delta varyantının Alfa varyantına oranla daha yüksek oranda ölüme yol açabileceği söyleniyor.”
Dördüncü dalganın başlangıcında hepimiz Delta varyantının daha bulaşıcı ama daha az öldürücü olduğunu düşünüyorduk. Yanılmış olabiliriz. Dikkatli olmak ve ipin ucunu bırakmamak zorundayız.
