Haberler Z

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. “İklim Değişikliğinin En Büyük Etkileri Su Kaynakları Üzerine Olacak”: Wilo Türkiye Genel Müdürü Mehmet Ürek

“İklim Değişikliğinin En Büyük Etkileri Su Kaynakları Üzerine Olacak”: Wilo Türkiye Genel Müdürü Mehmet Ürek

Haberler Z Haberler Z -
0

“İklim Değişikliğinin En Büyük Etkileri Su Kaynakları Üzerine Olacak”: Wilo Türkiye Genel Müdürü Mehmet Ürek

 

Ege Ekonomik Forum’da 9 Kasım saat 10:00’da gerçekleşen ikinci günün ilk oturumunda ‘Doğrusal Ekonomiden, Döngüsel Ekonomiye’ başlıklı ilk oturumun yönetimini Global Compact Türkiye Genel Sekreteri Melda Çele yaptı.

Oturuma KOSGEB İzmir Müdürü Dr. Levent Arslan, SKD Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin, Dünya Bankası Türkiye, Sürdürülebilir Kalkınma Programı Lideri Laurent Debroux, Hedefler için İş Dünyası Platformu Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Ünlütürk, Wilo Türkiye Genel Müdürü Mehmet Ürek ile Leeds Üniversitesi’nden Döngüsel Ekonomi Uzmanı Dr. Anne Velenturf konuk konuşmacı olarak katıldı.

2100 Yılına Kadar Küresel Isınmayı 1,8 Derecede Tutmak Mümkün

IPCC’nin Ağustos 2021’de hazırladığı son raporunu hatırlatan, bu raporda gezegenin 2 ila 6,4 derece arasında ısınmasının öngörüldüğüne dikkat çeken SKD Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin, “Ne kadar farkına varırsak ve ne kadar aksiyon alırsak, o kadar faydamız olacak. BM İklim Değişikliği Konferansı bu kez, 2015’ten bu yana yapılan gelişmeleri, kat edilen mesafeleri değerlendirdi. Konferans öncesinde BM tarafından yayınlanan raporlarda verilen mevcut emisyon taahhütleri ile dünyanın 2,7 derece ısınma yoluna soktukları ortaya çıktı.

Bu da hükümetlerin çok daha iddialı hedefler koyması anlamına geliyor” dedi. Uluslararası Enerji Ajansı’nın küresel metan taahhüdünün de hayata geçirilmesi halinde 2100’de ısınmanın 1,8 derece ile sınırlandırmanın mümkün olabileceğinin belirtildiğini hatırlatan Dildar, “40 ülke bu rakamı yüzde 30 oranında azaltmak için taahhüt verdi. Bu rakamlar yeterli değil çünkü ana tüketicilerden ABD, Çin, Hindistan gibi ülkeler bu grubun içinde yok. Bir başka rakam, 120 ülke 2030 yılına kadar orman ve arazi kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için adım atmaya karar verdi.” sözleri ile sera gazı emisyonlarının azaltılması için atılan diğer adımlara ilişkin gelişmeleri de paylaştı.

Yeşil Dönüşümde Hükümetlerin Desteği

Kurumun bu alanda güçlü bir yatırım programı sürdürdüğünü belirten Dünya Bankası Türkiye, Sürdürülebilir Kalkınma Programı Lideri Laurent Debroux, “Yaklaşık 4,5 milyar dolarlık bir yatırım projesi başlatıldı. Ulaştırma, su yönetimi, tarım ve arazi ıslahı ve aynı zamanda kentsel dönüşüm bu yatırımlar için seçilen alanlar oldu. Karbon salınımının azaltılması için kullanılacak ve iklim değişikliğine karşı 3 yıl içinde yapılmaya başlanmış olan çalışmalardan aktarılacak meblağlar bulunuyor ve özel yatırımcılara çeşitli güvenceler veriyoruz. Bu çalışmaların odağında ise Dünya Bankası olarak elde edilecek sosyal faydaların Türkiye için en üst düzeye çıkarılması adına çalışıyor.” dedi.

Şu anda atık ve kirliliğinin azaltılmasının öncelikleri arasında yer aldığını belirten Debroux, “Bu süreçlerde tüm varlık gösterdiğimiz ve iş birliği içinde olduğumuz tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye’nin de taahhüdü ve desteği oldukça önemli. Yeşil dönüşüm ekseninde özellikle 2023 ve 2050 dikkate alındığında, bu süreçler daha da önem kazanıyor.” dedi.

Kaynakların Yaratılma Hızları, Gelecek Kuşaklar İçin Önemli

Sürdürülebilirlik kavramının ilk olarak 1987 yılında ortaya atıldığını hatırlatan Hedefler için İş Dünyası Platformu Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Ünlütürk, “Yenilenebilir kaynakların tüketim hızı, bu kaynakların yeniden yaratım hızlarını aşmamalı. Yani tüm enerji kaynakları, özellikle de yenilenebilir kaynakların… Diğer kaynakların hızı ise alternatiflerin yaratılma hızını aşmamalı. Bu iki tanımlamada; gelecek kuşaklarla bugünkü kuşakların ihtiyaçlarının karşılanmasındaki temel ölçüt kaynakların yaratılma hızları oluyor.” sözleri ile sürdürülebilirlik kavramının tam olarak ne anlama geldiğini detaylandırdı.

“İklim Değişikliğinin En Büyük Etkileri Su Kaynakları Üzerinde Olacak”

Bütün yatırımların suyun korunması ekseninde gerçekleştirdiklerini belirten Wilo Türkiye Genel Müdürü Mehmet Ürek, “Tatlı suyun yüzde 2’sinin kutuplarda buzul halde bulunuyor. Dünya geneline baktığımızda da tatlı suyun çok adil bir biçimde dağıldığını söylemek pek mümkün değil. Dünyanın su konusundaki en fakir ülkesi Kuveyt. Bu örneği biraz daha vahim bir başka örnekle destekleyeceğim. 2018 yılında Güney Afrika’nın başkenti Cape Town, dünyada içme suyu tükenen ilk kent olarak tarihe geçti. Maalesef bu başlıklarda “en” diye kesitler söz konusu.” sözleriyle, iklim değişikliğinin en büyük etkilerinin su üzerine görüneceğinin altını çizdi.

Döngüsel Ekonomi ile Ek İstihdam Mümkün

Döngüsel ekonominin ne olduğuna ilişkin yaptığı bir araştırma ve bu araştırmanın çıktılarını paylaşan Leeds Üniversitesi’nden Döngüsel Ekonomi Uzmanı Dr. Anne Velenturf, “Geçtiğimiz yıllarda atık kaynakların geri kazanım projesinin koordinasyonunu gerçekleştirdik. Bu programda altı tane ana proje yer aldı. Ve bunların dışında başka alanlarda daha küçük projeler de tamamlandı. Araştırmamız gösterdi ki uygulamada döngüsellik seviyelerinde farklılıklar var. Ve döngüsel ekonomi farklı şekillerde uygulanıyor. Bunun da avantajları var. En başta çok büyük bir paydaş grubu olarak, döngüsel ekonomiyi normalde atık kazanımı gibi olur diye düşünüyorduk. Ama bu aslında döngüsel ekonominin bir parçası olmuyor. Çünkü burada bir materyal kaybı oluyor.” sözleri ile atıktan ve enerjiden herhangi bir şekilde geri kazanım sağlanmadığı takdirde bunun döngüsel ekonomiyi oluşturmadığını belirtti.

Döngüsel ekonomide sürdürülebilir bir yapının elde edilmesi halinde yeni istihdam alanları elde edileceğini belirten Velenturf, “Sosyal refahı, çevresel kaliteyi artırıyor döngüsel ekonomi. Yanı sıra bu sayede yeni iş alanları ve istihdam yaratılması da mümkün. 2030 yılına kadar AB’de bu alanda atılabilecek adımlar ile 6 ila 8 milyon ek istihdam elde edilebilir. Firmaların da işine girmesiyle bu rakam toplamda 25 milyona ulaşabilir.” Dedi.

Paylaşım Ekonomisi ile Yeni Ürünler İçin İhtiyaç Duyulan Kaynak Talebi Azaltılabilir

Döngüsel ekonominin yarattığı iş modellerine ve dolayısıyla fırsatlara dikkat çeken KOSGEB İzmir Müdürü Dr. Levent Arslan, “Döngüsel iş modellerini; döngüsel tedarik modelleri, kaynak geri kazanım modelleri, ürün yaşam süresini artıran modeller, paylaşım ekonomisi modelleri ve ürün hizmet sistemi modelleri olarak beş farklı başlıkta toplamak mümkün. Tedarik ile ilgili kısma odaklanırsak, iş dünyası olarak daha fazla adım atılabilecek başlıklar söz konusu. Bu başlık atlında döngülerin kapatılması, yoğunlaştırılması –yani kullanım süresinin artırılması, kullanımın yavaşlatılması –yani süresinin uzatılması, döngülerin daraltılması –yani ürünün fonksiyonunu değiştirmeden birim ürün başına harcanan kaynakların azaltılması, ve son olarak da döngülerin maddesizleştirilmesidir.” dedi.

Bu süreçlerde orijinalinden daha yüksek değerde bir dönüşümün daha anlamlı ve önemli olduğunu belirten Arslan, paylaşım ekonomisinin önemine de dikkat çekti. “Bugün Avrupa’da arabalar, zamanlarının yüzde 92’sini park halinde geçiriyor. Kullanımdayken de 5 kişilik oturma alanının sadece 1.5’u kullanılıyor. Tüm araba yolculuklarının da yaklaşık yüzde 40’ı 5 kilometrenin altında bir mesafe için.” diye belirten Arslan, bu örnekten hareketle ürünlerin daha yoğun kullanımının sağlanması ile yeni ürünlere ve dolayısıyla bu yeni ürünleri üretmek için ihtiyaç duyulan kaynaklara olan talebin azaltılabileceğini belirtti.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir